Katlı etekler, minik kravatlar, mutlu bayramlar…

Çocukluğumda bayram benim için birkaç şey demekti.

Katlı etek demekti her şeyden önce... Bayram öncesinde annemle çıktığımız alışveriş, bana ve kız kardeşime alınan yeni giysiler demekti. Ve o yeni giysilerin dönünce açılan kat kat etekleri olması çok önemliydi.

Giysilerin altına giymek için alınan rugan ayakkabılar demekti. Kırmızılar pek makbuldü ama siyah ya da beyaz da olabilirdi. Kalabalık demekti... Babaannemde yapılan aile toplaşmaları, Adana'dan halamların gelmesi, tüm kuzenler bir araya gelip evin altını üstüne getirmemiz, eh, bu arada da babaannemin leziz yemeklerini yemek demekti.

El öpmek demekti... Aile büyüklerinin pamuk ellerini öpüp başımıza götürmek, bu arada sessizce verilen harçlığı cebimize indirmek demekti.

Şeker demekti. Ve tabii ki çikolata...

Anne olduktan sonra bayramın anlamı biraz değişti çünkü benim bayram içindeki rolüm değişti. Şimdi bayram çocuklarımı süsleyip püsleyip babaannelerinin, anneannelerinin ellerini öpmeye götürmek halini aldı. Ve –üç oğlum olduğu için- katlı eteklerin yerini de minik kravatlar...

Şimdilerde bayram deyince yaşıtlarımın dilinde benzer bir serzeniş oluyor: Nerede o eski bayramlar? ‘Bayram'ın ‘tatil'le eşleştiği günümüzde ister istemez eskileri özlüyoruz. Ama bir de yeni heyecanlar var. Bebeklerimizin ilk bayramları da kuşkusuz bunlardan biri...

İster katlı eteklerle, ister minik kravatlarla olsun, bayramınız kutlu, yuvanız mutlu, etrafınız huzurlu olsun...

Çerez Onayı