Bebeklerde Uyku Eğitim Yöntemleri

Uzman: Elif Doğan

Bundan 9 sene önce bana ‘Uyku Eğitimi nedir?' diye sorsalar yanıtım şu olurdu: ‘Çocuğa kendi kendine uyumayı öğretmek. Bunu yaparken de ağlamasına göz yummak (Ferber Yöntemi).'

Bundan 6 sene önce aynı soruyu sorsalar şunu derdim: ‘Çocuğa kendi kendine uyumayı öğretmek. Bunu yaparken de bir yatırıp bir kaldırmak, bir yatırıp bir kaldırmak. (Tracy Hogg)'

Şimdi, üçüncü kez uyku eğitimi sürecine girerken bu sorunun yanıtını şöyle veriyorum: ‘Çocuğa kendi kendine uyumayı öğretmek. Herkes için nasıl kolay olacaksa o şekilde…‘

Bu aralar bolca BLW (Baby-led weaning — bebeklerin kendi kendine yemek yemeleri) üzerine okuyorum. Ve hayret ediyorum. Okuduğum kadarıyla (henüz uygulama faslına geçmedim) bu bıdıklar kendi kendilerine yemeyi zaten biliyorlar: Emzirme süreci boyunca ne zaman ve ne kadar yiyeceklerini kendileri belirliyorlar. Peki bebekler kendi kendilerini beslemeyi biliyor da, kendi kendilerine uyumayı neden bilmiyorlar? Hadi İsviçreli bilim insanları bunu da açıklasın! Neden bu çocuklara uyumayı öğretmek zorundayız biz? Yani uyku neden öğrenilen bir şey?

Aslında değil… Yani ilkel toplumlarda kimse bebeklerine uyumayı falan öğretmiyor. Birlikte uyuyorlar zaten, gündüz trafik saatinde yetişmeleri gereken bir işleri, çocuklarını göndermeleri gereken bir okulları da yok insanların. Hal böyle olunca bebe gece uyanmış geri uyumuş, yok efendim gündüz uykusunu bölük pörçük yapmış kimsenin derdi değil. Bebe zaten gece boyunca yanında, gündüz de üzerinde…

Ama biz ilkel toplum değiliz (yani evet, bazı ilkelliklerimiz var tabii fakat şehir hayatı yaşıyoruz en nihayetinde). Ve bebelerimize uyumayı öğretmek zorundayız. Çünkü ertesi gün gidecek ya da yapacak işlerimiz var. Okula gönderecek çocuklarımız var. Uymak zorunda olduğumuz toplumsal programlar var.

O zaman ‘Bebeklerde uyku eğitimi.'

Bu ‘uyku eğitimi' bebeği ağlayarak uyutmak değil, bebeğe uyumayı öğretmek aslında… Kendi kendine uykuya dalabilmek öğrenilen bir beceri… Bir uyku uzmanı değilim, çocuk gelişim uzmanı hiç değilim; ancak üç çocuğundan ikisine öyle ya da böyle uykuyu sevdirmiş ve üçüncüsüne de kendi kendine uyumayı öğretmeye hazırlanan bir anne olarak tespitlerimi sıralamak istedim:

İlk aylarda her yol mübah. ‘Bebekler aslında üç ay erken doğuyorlar' demişti Mahallenin En Mutlu Yumurcağı'nın yazarı Harvey Karp. ‘İlk üç ay bebeğinizi üzerinize asın, kucağınıza alın, isteseniz de şımartamazsınız, korkmayın.' Ben de öyle yaptım. Memede uyudu, kucağımda uyudu, kundakta uyudu, her yerde uyudu. Uyudu da büyüdü.

Üç aydan sonra zaten anca gözleri açılıyor bu modellerin. Gece gündüz farkını ancak idrak etmeye başlıyorlar. İşte o zamandan itibaren biraz daha farklı davranmaya başlayabiliyorsunuz. Gündüz ayrı, gece ayrı… Ben mesela, gündüz yanımda (ev tipi anakucağında), gece odasında yatırıyordum. Yaklaşık bir aydır gündüz uykusunu da yatağında yatırmaya başladım.

Uyku arkadaşı bence bu dünyanın en büyük buluşlarından biri. Deniz'i Mumu'su kurtarmıştı. Derin kendine bir maymun seçti ve adını Abu koydu. Derya henüz uyku arkadaşlarını keşfediyor. Hangisi olacağı belli değil ama adı belli: Dudu. (Fransızların ‘uyku arkadaşı'na verdiği isimmiş bu. Bringing Up Bebekitabından kaptım)

Uyku arkadaşı, sizin bin bir rutinle anlatmaya çalıştığınız şeyi tek celsede anlatıyor aslında: ‘Uyku vakti geldi.'Nasıl yapıyorum? Uyku arkadaşını yatağına koyuyorum (yüzünü gözünü örtmeyecek şekilde tabii), pusetinde gezdiriyorsam kolunun altına sıkıştırıp ‘sarılmasını' sağlıyorum. Öyle öyle onu görünce uykuyu hatırlamasını sağlıyorum. Bir nevi Pavlov taktiği aslında, şartlı refleks… Burada kilit nokta, uyku arkadaşını sadece uyku zamanında ortaya çıkarmak. Böyle baktığınızda bu bir emzik de olabilir aslında (Derin için uzun bir dönem öyleydi: ağzında bir, her iki elinde ikişer emzikle uyurdu canım)

Uyku rutini de uyku çağrışımı yapması açısından önemli. Evet banyo falan arzu edilen şeyler ama işin bir de gerçek tarafı var: Zaman ve yorgunluk. Rutin denilen şey mutlaka törensel bir havada olmak zorunda değil (Zaten çocuk sayınız arttıkça olamıyor. Deniz'de banyolar, kitaplar gırla giderdi; Derin, Deniz'in kitaplarını dinledi, Derya henüz kitap okuma faslına geçmedi). Uyku öncesi birkaç dokunuş, birkaç güzel söz: Haydi bakalım, uyku zamanı geldi… Bir şeyi 40 kere söylersen olurmuş.

Uyku uykunun mayasıdır. Komşu teyzeler ‘Ay bırak uyumasın akşam iyi uyur' dese de bu böyledir. Bebekler yorgunken uykuya bir türlü geçemezler. O yüzden gündüz uykusu çok ama çok ama ÇOK önemli. Yani o kadar önemli ki bu kadar olur. ‘Benim bebeğim gündüz uyumuyor' diye bir şey yok. Uyumuyorsa uyutmuyorsun diye uyumuyor. Dost acı söyler; bu böyle.

Erken yatan geç kalkar. Birincisi, çocuk dediğin erken yatar kardeşim. Öyle gece 11'lere kadar çocukların ortalıkta dolaşması falan bizlere mahsus bir alışkanlık, ebeveynlik yaklaşımlarını zaman zaman örnek aldığımız eyyyyy Avrupa ülkelerinde geç saatte ortalıkta fink atan çocuk pek göremezsiniz. Çünkü çocuk. Ama ondan da ötesinde, bebeğinizi ‘geç kalksın' diye geç yatırırsanız, uzun uyumaz; yorgunluğunu aldığı noktada uyanır. Ben bunu defalarca kez test edip onayladım.

Bunlar benim uyku eğitimiyle ilgili kendi düsturlarım. Bu sefer nasıl bir macera bizi bekliyor, bilmiyorum göreceğiz. Üçüncü çocuk olmasının verdiği rehavetle, çok acelem yok açıkçası. Nasıl olsa öğrenecek. Öyle ya da böyle öğrenecek. Eninde sonunda o bebe kendi kendine uyuyacak arkadaş (bu arada olan benim sırtıma oldu ya, neyse…)

Çerez Onayı